SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

FEDAİLU’S-SAHABE BAHSİ

<< 2404 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

30 - (2404) حدثنا يحيى بن يحيى التميمي وأبو جعفر، محمد بن الصباح وعبيدالله القواريري وسريج بن يونس. كلهم عن يوسف بن الماجشون (واللفظ لابن الصباح). حدثنا يوسف، أبو سلمة الماجشون. حدثنا محمد بن المنكدر عن سعيد بن المسيب، عن عامر بن سعد ابن أبي وقاص، عن أبيه، قال:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم لعلي "أنت مني بمنزلة هارون من موسى. إلا أنه لا نبي بعدي".

قال سعيد: فأحببت أن أشافه بها سعدا. فلقيت سعدا. فحدثته بما حدثني عامر. فقال: أنا سمعته. فقلت: آنت سمعته؟ فوضع إصبعيه على أذنيه فقال: نعم. وإلا فاستكتا.

 

[ش (يوسف بن الماجشون) وفي بعض النسخ: يوسف الماجشون، بحذف لفظة ابن وكلاهما صحيح وهو أبو سلمة يوسف بن يعقوب بن عبيدالله بن أبي سلمة. واسم أبي سلمة دينار. والماجشون لقب يعقوب. وهو لقب جرى عليه وعلى أولاد أخيه. وهو لفظ فارسي، ومعناه الأحمر الأبيض المورد. سمي يعقوب بذلك لحمرة في وجهه وبياضه. (أنت مني بمنزلة هارون من موسى) قال القاضي: هذا الحديث مما تعلقت به الروافض والإمامية وسائر فرق الشيعة، في أن الخلافة كانت حقا لعلي. وأنه وصى بها. قال: ثم اختلف هؤلاء فكفرت الروافض سائر الصحابة في تقديمهم غيره. وزاد بعضهم فكفر عليا لأنه لم يقم في طلب حقه، بزعمهم. وهؤلاء أسخف مذهبا وأفسد عقلا من أن يرد قولهم أو يناظروا. قال القاضي: ولا شك في كفر من قال هذا. لأن من كفر الأمة كلها والصدر الأول فقد أبطل نقل الشريعة، وهدم الإسلام. وأما من عدا هؤلاء الغلاة فإنهم لا يسلكون هذا المسلك. فأما الإمامية وبعض المعتزلة فيقولون: هم مخطئون في تقديم غيره، لا كفار. وبعض المعتزلة لا يقول بالتخطئة لجواز تقديم المفضول عندهم. وهذا الحديث لا حجة فيه لأحد منهم. بل فيه إثبات فضيلة لعلي، ولا تعرض فيه لكونه أفضل من غيره أو مثله. وليس فيه دلالة لاستخلافه بعده. لأن النبي صلى الله عليه وسلم إنما قال هذا لعلي، حينما استخلفه في المدينة في غزوة تبوك. ويؤيد هذا أن هارون، المشبه به، لم يكن خليفة بعد موسى، بل توفي في حياة موسى وقبل وفاة موسى بنحو أربعين سنة. على ما هو مشهور عند أهل الأخبار والقصص. قالوا: وإنما استخلفه حين ذهب لميقات ربه للمناجاة. (فاستكتا) أي صمتا. وأصل السكك ضيق الصماخ. وهو أيضا صغر الأذنين. وكل ضيق من الأشياء أسك].

 

{30}

Bize Yahya b. Yahya Et-Temimi ile Ebû Cafer Muhammed b. Sabbah, Ubeydullah EI-Kavâriri ve Sûreye b. Yûnus hep birden Yûsuf b. Mâcişun'dan naklen rivayet ettiler. Lâfız İbni Sabbah'ındır. (Dediki): Bize Yûsuf Ebû Selemete'l-Mâcişûn rivayet etti. (Dediki): Bize Muhammed b. Münkedir, Said b, Müseyyeb'den, o da Âmir b. Sa'd b. Ebi Vakkâs'dan, o da babasından naklen rivayet etti. (Şöyle demiş):

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ali'ye:

 

«Sen bana Musa'ya nisbetle Harun yerindesin. Şu kadar var ki, benden sonra Nebi yoktur.» buyurdular.

 

Said demiş ki : Bunun üzerine ben bunu Sa'd'dan şifahen işitmeyi diledim ve Sa'd'la görüşerek bana Âmir'in rivayet ettiğini kendisine anlattım.

 

  Bunu ben İşittim! dedi.

 

  Onu sen mi işittin? diye sordum. İki parmağını kulaklarına koyarak:

 

Evet! Yoksa bunlar sağır olsunlar, dedi.

 

 

31 - (2404) وحدثنا أبو بكر بن أبي شيبة. حدثنا غندر عن شعبة. ح وحدثنا محمد بن المثنى وابن بشار. قالا: حدثنا محمد بن جعفر. حدثنا شعبة عن الحكم، عن مصعب بن سعد بن أبي وقاص، عن سعد بن أبي وقاص. قال:

 خلف رسول الله صلى الله عليه وسلم علي بن أبي طالب، في غزوة تبوك. فقال: يا رسول الله! تخلفني في النساء والصبيان؟ فقال "أما ترضى أن تكون مني بمنزلة هارون من موسى؟ غير أنه لا نبي بعدي".

 

{31}

Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe de rivayet etti. (Dediki): Bize Gunder Şu'be'den rivayet etti. H.

Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbni Beşşâr dâhi rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dediki): Bize Şu'ibe Hakem'den, o da Mus'ab b. Sa'd b. Ebi Vakkas'dan, o da Sa'd h, Ebi Vakkas'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş):

 

Tebûk gazasında Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ali b. Ebi Tâlib'i halife bıraktı. Ali:

 

— Yâ Resûlallah! Beni kadınlarla çocukların içinde halife mi bırakıyorsun? dedi. Bunun üzerine :

 

«Benden Musa'ya nisbetle Harun yerinde olmana razı değil misin? Şu kadar var ki, benden sonra Nebi yoktur.» buyurdular.

 

 

31-م - (2404) حدثنا عبيدالله بن معاذ. حدثنا أبي. وحدثنا شعبة، في هذا الإسناد.

 

{m-31}

Bize Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dediki): Bize babam rivayet etti. (Dediki): Bize Şu'be bu isnadda rivayet etti.

 

 

32 - (2404) حدثنا قتيبة بن سعيد ومحمد بن عباد (وتقاربا في اللفظ) قالا: حدثنا حاتم (وهو ابن إسماعيل) عن بكير بن مسمار، عن عامر بن سعد بن أبي وقاص، عن أبيه، قال:

 أمر معاوية بن أبي سفيان سعدا فقال: ما منعك أن تسب أبا التراب؟ فقال: أما ذكرت ثلاثا قالهن له رسول الله صلى الله عليه وسلم، فلن أسبه. لأن تكون لي واحدة منهن أحب إلي من حمر النعم. سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول له، خلفه في بعض مغازيه، فقال له علي: يا رسول الله! خلفتني مع النساء والصبيان؟ فقال له رسول الله صلى الله عليه وسلم "أما ترضى أن تكون مني بمنزلة هارون من موسى. إلا أنه لا نبوة بعدي". وسمعته يقول يوم خيبر "لأعطين الراية رجلا يحب الله ورسوله، ويحبه الله ورسوله" قال فتطاولنا لها فقال "ادعوا لي عليا" فأتى به أرمد. فبصق في عينه ودفع الراية إليه. ففتح الله عليه. ولما نزلت هذه الآية: فقل تعالوا ندع أبناءنا وأبنائكم [3/ آل عمران/61] دعا رسول الله صلى الله عليه وسلم عليا وفاطمة وحسنا وحسينا فقال "اللهم! هؤلاء أهلي".

 

{32}

Bize Kuteybe b. Said ile Muhammed b. Abbâd rivayet ettiler. Lâfız da birbirlerine yakındırlar. (Dedilerki): Bize Hatim (bu zat İbni İsmail'dir) Bükeyr b. Mismar'dan, o da Âmir b. Sa'd b. Ebi Vakkas'dan, o da babasından naklen rivayet etti. (Şöyle demiş):

 

Muâviye b. Ebi Süfyân Sa'd'a emir verdi ve :

 

  Ebû't-Türab'a sövmekten seni ne menetti? dedi. O da :

 

  Benim söyleyeceğim üç şey var ki; bunları onun için Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Selleın) söylemiştir. Binâenaleyh ben ona asla sövemem.

 

Bu üç şeyden birinin benim olması bence kızıl develerden daha makbuldür. Ben Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i gazalarından birinde onu yerine bıraktığı, Ali de ona :

 

  Yâ Resûlallah! Beni kadın ve çocuklarla beraber mi bıraktın? dediği zaman;

 

«Benden Musa'ya nisbetle Harun yerinde olmana razı değil misin? Şu kadar var ki, benden sonra Nebilik yoktur.» buyururken işittim. Hayber gününde de :

 

«Bu sancağı mutlaka Allah ve Resulünü seven, Allah ve Resulü de kendisini seven bir zata vereceğim.» buyururken işittim. Biz sancak için hepimiz uzandık. Fakat O:

 

«Bana Ali'yi çağırın!» buyurdu. Ali gözlerinden rahatsız olduğu halde getirildi. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onun gözüne tükürdü ve sancağı kendisine verdi. Allah da ona fethi müyesser kıldı. Şu âyet:

 

«De ki : Gelin, bizim ve sizin çocuklarınızı çağıralım...» [Al-i İmran 61] inince Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ali'yi, Fatıme'yi ve Hasan'la Hüseyin'i çağırarak:

 

«Allahım! Benim ailem bunlardır.» buyurdu.

 

 

32-م - (2404) حدثنا أبو بكر بن أبي شيبة. حدثنا غندر عن شعبة. ح وحدثنا محمد بن المثنى وابن بشار. قالا: حدثنا محمد بن جعفر. حدثنا شعبة عن سعد بن إبراهيم. سمعت إبراهيم بن سعد عن سعد،

 عن النبي صلى الله عليه وسلم؛ أنه قال لعلي "أما ترضى أن تكون مني بمنزلة هارون من موسى".

 

{m-32}

Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe rivayet etti. (Dediki): Bize Gıınder Şu'be'den rivayet etti. H,

Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbni Beşşâr da rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dediki): Bize Şu'be, Sa'd b. İbrahim'den rivayet etti. (Demişki): Ben İbrahim b. Sa'd b. Sa'd'dan, o da Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den nakletmiş olmak üzere dinledim ki, Ali'ye :

 

«Bana Musa'ya nisbetle Harun yerinde olmana razı değil misin?» buyurmuşlar.

 

 

İzah:

Bu hadisi Buhâri «Meğazi» bahsinde; Nesâi «Kitâbu'l-Menakıb»'de tahric etmişlerdir.

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hz. Ali'yi Medine'de kendi yerine bırakarak Tebûk gazasına gitmiş. Bunu gören münafıklar: «Muhammed Ali'yi istiskal için Medine'de bıraktı, bunu hiçe saydı.» demişlerdi. Hz. Ali bunu işitince silâhına sarılarak yolda Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e yetişti ve münafıkların söylediğini ona nakletti. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

 

«Yalan söylemişler, ben seni ancak arkamda bıraktıklarıma halife tayin ettim. Hemen dön. Gerek benim ailem, gerekse kendi ailen hususunda benim halifem ol! Yâ Ali, bana Musa'ya nisbetle Harun yerinde olmaya razı değil misin?» buyurmuştu.

 

Kaadi İyad diyor ki: «Rafiziler'den bazıları ile İmamiye vesair Şia fırkaları hilâfetin Hz. Ali'nin hakkı olduğunu ve Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in hilâfeti ona vasiyet ettiğini iddiada bulunmuş ve bu hadisle istidlal etmişlerdir. Sonra kendi aralarında ihtilâfa düşmüşler. Rafiziler Hz. Ali'den başkasını hilâfete geçirdiler diye ashâb-ı kiramı tekfir etmiş; bazıları daha ileri giderek Hz. Ali'ye kâfir demek ietisarında bulunmuşlardır. Çünkü onlarca Ali (Radiyaliahu anh) hakkını aramamıştır. Bunların mezhebleri hepsinden bozuk, akılları da hepsinden fâsitdir. Kavilleri redde veya münazaraya değmez. Bunu söyleyenin küfründe şüphe yoktur. Çünkü bütün imamların ve ilk müslümanların küfrüne kail olan kimse şeriatın naklini iptal etmiş ve İslâm'ı yıkmış demektir. Bunlardan geri kalan taşkınlara gelince: Onlar bu mesleği tutmamışlardır,İmamiye taifesi ile    Mutezileden bazıları ilk müslümanların Hz. Ali meselesinde yanıldıklarını söylerler. Onlara kâfir demezler. Hattâ Mutezile'den bazıları onları hataya bile nisbet etmezler. Çünkü onlara göre ehli varken daha aşağı dereceli bir kimseyi halife tayin etmek caizdir.

 

Halbuki bu hadisde onların hiç birine delil yoktur. Hadisde yalnız Hz. Ali'nin fazileti isbat edilmekte, onun başkasından efdal yahut başkasının misli olduğuna dair söz yoktur. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)''den sonra onun halife olacağına delâlet de yoktur. Çünkü Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Hz. Ali'ye bu sözü kendisini Tebûk gazasında Medine'de kendi yerine bıraktığı zaman söylemiştir. Hadisi şerif de müşebbehin bih olan Harun (Aleyhisselâm)'ın Hz. Musa'dan sonra halife olmayıp, onun hayatında hattâ Musa (Aleyhisselâm)'ın vefatından kırk sene kadar önce dünyadan gitmesi de bunu te'yid eder.»

 

Ulemânın beyânına göre zahir mânâsı itibariyle bir sahabiye müdahele sayılan hadislerin te'vili icab eder. Burada Hz. Muâviye'nin sözü Hz. Ali‘ye sövmesi için açık bir emir değildir. O yalnız sövmesine ne mâni olduğunu sormuştur. Ve herhalde: «Vera' ve takvadan dolayı mı, yoksa korku gibi bir şey sebebiyle mi bundan vaz geçtin. Eğer takva ve ihtiram için söğmedinse isabet etmişsin, iyi yapmışsın, başka bir sebeple vazgeçtinse onun da cevâbı başkadır.» demek istemiştir, ihtimal Hz. Sa'd, Hz. Ali'ye söğen taife ile berabermişdir. Fakat bu sefer onlarla beraber söğmemiştir. Muâviye (Radiyallahu anh) bunu sormuştur. Bu sözün başka te'vile de ihtimali vardır. O bununla: «Hz. Ali'nin çtihadında hata ettiğini söylemekten seni ne men etti. Bu meselede bizim içtihadımızın güzel, onunsa hatalı olduğunu halka açıklasaydın ya!» demek istemiş de olabilir.